Orta Doğu’ya savaş ihracı göç olarak geri dönüyor

Posted by

Dış politika ve güvenlik uzmanı Ömer Özkızılcık, 18 Aralık Uluslararası Göçmenler Günü’nde ABD ve Batılı müttefiklerinin Orta Doğu’da sebep olduğu göçleri AA Analiz için kaleme aldı.

***

Göç hareketleri Osmanlı Devleti’nin yıkılışından günümüze kadar farklı sebepler ve farklı konjonktürler bağlamında sürekli gündemde kalan bir olgudur. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) başta olmak üzere Batılı devletlerin uyguladıkları dış politika ve başka devletlere yönelik gerçekleştirdikleri askeri müdahaleler, Orta Doğu’da sürekli göç üretiyor. Batı’nın izlediği yanlış ve saldırgan dış politikalar çoğu zaman Orta Doğu’da insanları yerlerinden yurtlarından ediyor. Bu bağlamda öne çıkan en önemli örnekler Afganistan, Irak, Filistin ve Suriye’dir. ABD’nin devasa savaş endüstrisinin en büyük ihracatı silah olarak görülse de aslında en büyük ihracatı göçmenler, sığınmacılar ve mültecilerdir.

Birinci ve İkinci Dünya Savaşı dönemi bir yana yakın geçmişimize baktığımızda, ABD’nin askeri müdahalelerinin Orta Doğu’da önemli göç hareketlerine yol açtığı görülüyor. Amerikan askeri kurmay zekasının ortaya koyduğu stratejiler ve yaklaşım biçimleri Orta Doğu’daki halklar için ölüm ve yıkım manasına geldi.

Irak’ın bitmeyen göçü

ABD’nin Irak’a yönelik askeri harekatlarının ve işgallerinin sayısını dahi tutmak zordur. Özellikle Birinci Körfez Savaşı ile başlayan süreç sonrasında, ABD’nin Irak’a yönelik uyguladığı politikalar büyük göç hareketlerine yol açtı. ABD’nin ve İngiltere’nin dünya kamuoyuna yalan söyleyerek işgal ettiği Irak’ta kimyasal silahlar hiçbir zaman bulunamadı. Ancak işgal sebebiyle tüm dünyada sayıları 2 milyona varan bir mülteci nüfus oluştu. 2007 yılında genellikle bölge ülkelerine göçmek zorunda kalan 2 milyonluk Iraklı mülteci ve ülke içerisinden yerinden edilen 1,9 milyon Iraklı bulunuyordu.

ABD’nin Barack Obama döneminde Irak’tan çekilme kararının ardından kısa bir süre sonra terör örgütü DEAŞ ortaya çıktı ve bölgeyi bir ateş alanına çevirdi. Tüm dünyaya fakat özellikle bölgeye büyük zarar veren DEAŞ terör örgütü; ABD’nin Irak’ta uyguladığı politikalarının ve yaklaşımlarının sonucu olarak ortaya çıktı. Örneğin, ABD tarafından hapsedilen terör örgütü El Kaide üyeleriyle eski Baas Partisi üyelerinin Camp Bucca hapishanesinde beraber tutulması terör örgütü DEAŞ’ı ortaya çıkaracak lider kadronun tanışmasına yol açtı. Nitekim, o hapishanede DEAŞ’ın sözde lideri Ebu Bekir El-bağdadi ile eski Baascı lider kadrosu kaynaştı ve güç birlikteliği oluşturdu.

Daha sonra ABD önderliğinde Uluslararası Koalisyon ve İran destekli Şii milisler Irak’ta terör örgütü DEAŞ’ı askeri olarak yenilgiye uğrattı, böylece, tekrar tüm bölgelerin kontrolünü ele geçirdi. Ancak bu öyle bir yöntemle yapıldı ki Sünni Arapların yoğunluklu yaşadığı Felluce, Ramadi ve özellikle Musul yerle bir edildi. Bu yıkımın bir sonucu olarak Irak içerisinde yerinden edilen insanların nüfusu 2017’de 1,2 milyonken 2019’da 2 milyon oldu.

Afganistan felaketi

Hiç şüphesiz Afgan göçleri de ABD’nin oluşturduğu en büyük göçmen dalgalarındandır. 11 Eylül saldırıları sonrasında NATO’nun 5. maddesini devreye sokan ABD, Taliban iktidarını yıktı ve yerine eski savaş ağalarından oluşan bir Afgan hükümeti kurdu. ABD ve İngiltere askerlerinin ağırlıkta olduğu Afganistan görevi boyunca, ülkede onlarca ve hatta yüzlerce sivilin öldüğü katliamlar yaşandı. Taliban’ı hedef alma adı altında tali hasar yani “collateral damage” yöntemi uygulanarak binlerce Afgan sivil öldürüldü. ABD’nin ve İngiltere’nin bombardımanı yetmez gibi oluşturulan yeni Afgan iktidarı bölge halkına büyük zorluklar ve baskılar uyguladı. Zorba bir yönetim ve bombalar altında yaşamak zorunda kalan birçok Afganlı mecburen ülkeden kaçmak zorunda kaldı. Buna ilaveten, bazıları da Taliban’ın işlediği suçlardan korktu ve ülkeyi terk etti.

Neticede 20 yılı aşkın süren Amerikan varlığı ve bombardımanı sonrasında ABD geri çekildi ve Afganistan tekrar Taliban’ın kontrolüne geçti. Başarısız bir Amerikan politikasından geriye yıkılan bir ülke, öldürülen binlerce sivil ve savaş endüstrisine harcanan trilyonlarca dolar kaldı.

Tüm bu yıkımın bir sonucu olarak başta Pakistan ve İran olmak üzere komşu ülkelerde ciddi bir Afgan mülteci sorunu ortaya çıktı. O kadar büyük bir göç hareketi yaşandı ki birçok Afgan kaçak bir şekilde Türkiye’ye ve hatta Avrupa’ya geldi. Bu kişiler yakalandıklarında tekrar Afganistan’a gönderildi. Pakistan hükümeti ise kayıt altında olmayan Afganları zorla ülkelerine geri göndermeye yöneldi.

Suriye’de Rusya’yı taklit etme

Suriye’de de başta ABD olmak üzere Batılı ittifakın yol açtığı bir göçmen sorunu oluştu. Her ne kadar Suriye’den kaçan Suriyeli sığınmacıların çok büyük çoğunluğun müsebbibi olarak Suriye yönetimi, İran ve Rusya görülse de ABD’nin de yol açtığı ayrı bir göç hareketliliği bulunuyor. Rusya’nın Halep, Humus, Guta ve İdlib’te uyguladığı vahşi bombardımanın bir benzeri ABD tarafından Rakka’da uygulandı. Fırat’ın doğusundaki kenti, terör DEAŞ’tan temizleme bahanesiyle YPG terör örgütünü şehre sokmak isteyen ABD, Rakka’yı adeta yerle bir etti. Yapılan yoğun bombardıman sonucu Rakka kenti bir süreliğine hayalet şehre dönüştü.

ABD’nin DEAŞ’a karşı bombardımanı sonucunda oluşan göç hareketliliğine ilaveten ABD’nin politikaları sonucunda yavaş ama süreklilik arz eden bir göç hareketi yaşanıyor. ABD’nin zorla sağladığı YPG hakimiyeti, bölge halkında çok büyük bir rahatsızlık yaratıyor. Terör örgütü YPG, ABD’den aldığı destek ve Rusya’dan aldığı koruma sayesinde bölge halkına kendi ideolojisini ve yönetimini dayatıyor. Okullarda terör örgütü PKK’nın müfredatı okutuluyor, esnaftan vergi adı altında para gasbediliyor. Bölgenin petrol gibi yerel kaynakları bölge halkının refahı için değil, terör örgütünün eylemleri için kullanılıyor.

Bölgeyi ziyaret eden araştırmacı Rena Netjes’in de detaylıca aktardığı üzere, terör örgütü YPG kontrolündeki bölgelerdeki halk ve özellikle gençler evlerini terk edip Türkiye’nin oluşturduğu güvenli bölgelere kaçıyorlar. Başarabilen Türkiye ve hatta Avrupa’ya gitmeye çalışıyor. Nitekim, genç Suriyeli erkekler evlerini terk etmeseler, terör örgütü YPG tarafından zorla silah altına alınacaklar ve cephe hatlarında terör örgütü için öleceklerdir. Genç kızlar ise YPG tarafından çocuk yaşta kaçırılıp, Kandil’e çıkarılmaktan korkuyorlar. Bunun ikisinden kurtulanlar da dünyada hiçbir yerde diploması tanınmayan ve PKK müfredatının okutulduğu okullara gitmek zorundalar. Bu okullara giden gençlerin gelecekleri yok oluyor. Lise mezunu gençlerin mezuniyet belgesi bir tek terör örgütü PKK/YPG nezdinde geçerlidir. Bu ve benzere sebeplerden ötürü, ABD’nin Suriye’de terör örgütü YPG’ye verdiği destek sürekli olarak bölge halkının göç etmesine yol açıyor.

Irak, Afganistan ve Suriye örnekleri dışında ABD siyaseti Orta Doğu’da dolaylı olarak farklı göç hareketlerine neden oluyor. Örneğin Libya, Sudan ve Somali’deki göç hareketliliği buna bir örnektir. ABD’nin işgalleri ve savaşlarının doğrudan yol açtığı göç ve büyük mülteci nüfusları ise apaçık ortada. Kısaca, ABD bir ülkeye savaş ihraç ettiğinde aynı zamanda o ülkeden komşularına ve bölgeye mülteci de ihraç etmeye başlamıştır denilebilir.

[Ömer Özkızılcık dış politika ve güvenlik uzmanı]

Makalelerdeki fikirler, yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir